T.C. İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
WEB SİTESİ GİZLİLİK VE ÇEREZ POLİTİKASI
Web sitemizi ziyaret edenlerin kişisel verilerini 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca işlemekte ve gizliliğini korumaktayız. Bu Web Sitesi Gizlilik ve Çerez Politikası ile ziyaretçilerin kişisel verilerinin işlenmesi, çerez politikası ve internet sitesi gizlilik ilkeleri belirlenmektedir.
Çerezler (cookies), küçük bilgileri saklayan küçük metin dosyalarıdır. Çerezler, ziyaret ettiğiniz internet siteleri tarafından, tarayıcılar aracılığıyla cihazınıza veya ağ sunucusuna depolanır. İnternet sitesi tarayıcınıza yüklendiğinde çerezler cihazınızda saklanır. Çerezler, internet sitesinin düzgün çalışmasını, daha güvenli hale getirilmesini, daha iyi kullanıcı deneyimi sunmasını sağlar. Oturum ve yerel depolama alanları da çerezlerle aynı amaç için kullanılır. İnternet sitemizde çerez bulunmamakta, oturum ve yerel depolama alanları çalışmaktadır.
Web sitemizin ziyaretçiler tarafından en verimli şekilde faydalanılması için çerezler kullanılmaktadır. Çerezler tercih edilmemesi halinde tarayıcı ayarlarından silinebilir ya da engellenebilir. Ancak bu web sitemizin performansını olumsuz etkileyebilir. Ziyaretçi tarayıcıdan çerez ayarlarını değiştirmediği sürece bu sitede çerez kullanımını kabul ettiği varsayılır.
Web sitemizi ziyaret etmeniz dolayısıyla elde edilen kişisel verileriniz aşağıda sıralanan amaçlarla T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından Kanun’un 5. ve 6. maddelerine uygun olarak işlenmektedir:
Web sitemizi ziyaret etmeniz dolayısıyla elde edilen kişisel verileriniz, kişisel verilerinizin işlenme amaçları doğrultusunda, iş ortaklarımıza, tedarikçilerimize kanunen yetkili kamu kurumlarına ve özel kişilere Kanun’un 8. ve 9. maddelerinde belirtilen kişisel veri işleme şartları ve amaçları kapsamında aktarılabilmektedir.
Çerezler, ziyaret edilen internet siteleri tarafından tarayıcılar aracılığıyla cihaza veya ağ sunucusuna depolanan küçük metin dosyalarıdır. Web sitemiz ziyaret edildiğinde, kişisel verilerin saklanması için herhangi bir çerez kullanılmamaktadır.
Web sitemiz birinci ve üçüncü taraf çerezleri kullanır. Birinci taraf çerezleri çoğunlukla web sitesinin doğru şekilde çalışması için gereklidir, kişisel verilerinizi tutmazlar. Üçüncü taraf çerezleri, web sitemizin performansını, etkileşimini, güvenliğini, reklamları ve sonucunda daha iyi bir hizmet sunmak için kullanılır. Kullanıcı deneyimi ve web sitemizle gelecekteki etkileşimleri hızlandırmaya yardımcı olur. Bu kapsamda çerezler;
İşlevsel: Bunlar, web sitemizdeki bazı önemli olmayan işlevlere yardımcı olan çerezlerdir. Bu işlevler arasında videolar gibi içerik yerleştirme veya web sitesindeki içerikleri sosyal medya platformlarında paylaşma yer alır.
Oturum Çerezleri (Session Cookies) |
Oturum çerezleri ziyaretçilerimizin web sitemizi ziyaretleri süresince kullanılan, tarayıcı kapatıldıktan sonra silinen geçici çerezlerdir. Amacı ziyaretiniz süresince İnternet Sitesinin düzgün bir biçimde çalışmasının teminini sağlamaktır. |
Web sitemizde çerez kullanılmasının başlıca amaçları aşağıda sıralanmaktadır:
Farklı tarayıcılar web siteleri tarafından kullanılan çerezleri engellemek ve silmek için farklı yöntemler sunar. Çerezleri engellemek / silmek için tarayıcı ayarları değiştirilmelidir. Tanımlama bilgilerinin nasıl yönetileceği ve silineceği hakkında daha fazla bilgi edinmek için www.allaboutcookies.org adresi ziyaret edilebilir. Ziyaretçi, tarayıcı ayarlarını değiştirerek çerezlere ilişkin tercihlerini kişiselleştirme imkânına sahiptir.
Kanunun ilgili kişinin haklarını düzenleyen 11 inci maddesi kapsamındaki talepleri, Politika’da düzenlendiği şekilde, ayrıntısını Bakanlığımıza ileterek yapabilir. Talebin niteliğine göre en kısa sürede ve en geç otuz gün içinde başvuruları ücretsiz olarak sonuçlandırılır; ancak işlemin ayrıca bir maliyet gerektirmesi halinde Kişisel Verileri Koruma Kurulu tarafından belirlenecek tarifeye göre ücret talep edilebilir.
GELENEKSEL 10 OCAK İDARECİLER GÜNÜ PROGRAMI
SAAT 10.00 ANITKABİR ZİYARETİ İLE BAŞLADI
SAAT 14.00'DE JW MARRIOTT HOTELDEKİ TÖRENE GEÇİLDİ
TİD GENEL BAŞKANI SAFFET ARIKAN BEDÜK'ÜN
10 OCAK 2012 İDARECİLER GÜNÜ KONUŞMASI
Sayın Başbakanım, değerli bakanlarım, değerli konuklar, basınımızın ve yayın organlarımızın değerli temsilcileri; ülkemizin dört bir yanında milletimizin huzur ve refahını sağlamak için üstün bir görev anlayışı içerisinde çalışan meslek mensuplarımızın her yıl kutlamış olduğu 10 Ocak İdareciler Günü'ne hoşgeldiniz, şeref verdiniz, bize güç kattınız.
Sayın Başbakanım, idareci olarak sizin de İdareciler Günü'nüzü kutlamaktan büyük bir onur duyuyorum. Sizler en büyük idarecisiniz ve o sebeple de sizlerin de İdareciler Günü'nü kutluyorum.
Şahsım ve Yönetim Kurulu ve tüm mülki idare amirleri camiası adına hepinize en iyi dileklerimi sunuyorum.
Sözlerimin başında, mülki idare amiri mesleğinin gelişmesi, etkinliği ve başarılı olmasında büyük destek ve yardımlarını gördüğümüz, idarecilere her vesileyle güvenini ifade etmiş olan, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, tüm cumhurbaşkanlarını, başbakanlarımızı ve bakanlarımızı, özellikle şükranla anıyor, teşekkür ediyor, vefat edenleri de rahmetle anıyoruz.
Sayın Başbakanım, 1963 yılında kurulan Türk İdareciler Derneği, mülki idare amiri meslektaşlarımızın temsil edildiği yegâne sivil toplum örgütüdür. Başka bir örgütümüz yoktur. Ancak meslek mensuplarımızın mesleki konularda başarılı olabilmesi için ve yine özellikle ülkemizin ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasını temin edecek projeler üretmek ve meslekte bilgi birikimi paylaşımını sağlamak ve aynı zamanda yine meslek mensuplarımızın ekonomik ve sosyal sorunlarını takip etmek üzere kurulmuş olan bu Dernek, kurulduğu günden bugüne kadar üzerine düşen görevi en iyi şekilde yapmış, ürettiği projelerle de anılır ve aynı zamanda takdir edilir olmuştur. Bu Derneğimizin kuruluşunu gerçekleştirmiş olanlar başta olmak üzere ve yine bu Derneğimizde Yönetim Kurulu ve diğer organlarında görev almış olan tüm meslektaşlarımızı minnetle ve şükranla vefat edenleri de yine aynı şekilde rahmetle anıyorum.
Derneğimizin bugüne kadar yapmış olduğu hizmetlere paralel olarak, malumlarınız olduğu üzere, Türk İdareciler Derneği Avrupa Mülki İdare Amirleri Derneğine üye olmuştur. Avrupa Mülki İdare Amirleri Derneğinin şu anda Yönetiminde Türk İdareciler Derneği Başkanı olarak ben de görevli bulunmaktayım. Bu Derneğin ana maksadı ve özelliği, Avrupa genelinde mülki idare amirlerinin geçmişi ve geleceğiyle ilgili konular tartışıldığı gibi, bu mesleğin gelecekle ilgili, gelmesi gereken noktanın neler olduğunu da belirttiği ve belirlediği gibi, mülki idare camiasının daha fazla etkin olabilmesi için nelere dikkat etmeleri gerektiği hususu da ayrıca toplantılarda ifade edilmektedir. Bu nedenledir ki, Avrupa Mülki İdare Amirleri Derneğinde konuşulan ve tartışılan konu, 'Acaba mülki idare amirinin geleceği ne olmalıdır?'
Görülüyor ki, vali ve kaymakamlar, dün olduğu gibi, gelecekte de ihtiyaç olunan en önemli meslek gruplarıdır ve yine, bu arada devletin ve hükümetin politikalarının ve programlarının taşrada uygulanmasında ve özellikle verilen bir kısım imkânların koordinasyon ve iş birliği içerisinde çözümlenmesinde mülki idare amirlerinin görev ve sorumluluğu büyüktür. Bugüne kadar yapmış oldukları hizmetlerde de bunu göstermişlerdir.
Sayın Başbakanım, göreve geldiğinizden itibaren, özellikle Anadolu genelinde yapılan tüm hizmetlerde mülki idare amirlerimize sağladığınız imkânlar her türlü memnuniyetin ve sevincimizin ötesindedir. Çünkü biz son zamanlara kadar, özellikle mülki idare amirlerinin bir torba çimento vermekte bile sıkıntı çektiğimiz bir dönemden, şu anda illerimizde ve ilçelerimizde bir taraftan KÖYDES, bir taraftan SODES, bir taraftan da diğer projeler bağlamında mülki idare amirlerine sağladığınız imkânlarla hem merkezî idareden sağladığınız imkânlar hem de mahallî katkılarla toplum kalkınması bağlamında fevkalade önemli yatırımlar gerçekleştirdiğini memnuniyetle ifade etmek istiyorum ve onun için de kaymakamlarımız ve valilerimiz büyük bir heyecanla, şevkle yeni bir model arayışı içerisine girmişlerdir. Biz Türk İdareciler Derneği olarak, eskiden masa başında oturan bir mülki idare modelinden, daha çok ekonomik, üretken, yatırımcı, istihdama dönük bir mülki idare amiri modeli üzerinde duruyoruz ve yine bu mülki idare amirleri, sadece kapısını kapatan değil, kapısını vatandaşa açan, vatandaşın dert ve dileklerini başvurabileceği yegâne ve devletin kapısı milletin özellikle başvurabileceği bir yer olarak vali ve kaymakamları görüyoruz. O sebepledir ki, vali ve kaymakamlarımız, ülkemizdeki demokrasinin gerçekleştirilmesinde, kalkınmasında, üzerine düşen görevleri en iyi şekilde yerine getirmenin gayreti içerisinde olmuşlardır, olacaklardır. Bugünün şartları içerisinde de, büyük bir memnuniyetle ifade etmek gerekir ki, daha da fazla etkin görevler yerine getirmektedirler.
Gerçekten bu hizmetleri yaşam boyunca Atatürk'ün 'Millete efendilik yoktur, millete hizmet etmek vardır. Bu millete hizmet eden, onun efendisi olur.' düsturunu asla akıllarından uzak tutmamışlardır.
Yine meslektaşlarımız, cumhuriyetimizin üniter yapısının korunmasında, hukuk devleti ilkelerinin yerleştirilmesinde ve uygulanmasında, idarede yeknesaklığın sağlanmasında da hayati önemi haiz görevler yapmışlardır. Bu özellikleri Anadolu'da halk her türlü derdini, ihtiyacını başvurabileceği bir hacet kapısı aramaktadır. Bu hacet kapısı da, özellikle valiler ve kaymakamlardır. Valiler ve kaymakamlar sizi temsil etmektedirler. Bazen sizi temsil etmelerinden kaynaklanan sebeplerle acımasız eleştiren bir kısım kişileri görmenin üzüntüsünü yaşıyoruz. Oysa devleti ve hükümeti temsil eden vali ve kaymakamlar, verilen imkânları yerinde kullanmak ve yine hükümetin programını Meclisten geçtiği şekilde uygulamak mecburiyetleri vardır, bunun başka çıkar yolu da yoktur.
O halde, bütün bunları yerine getirirken unutulmaması gereken husus, vali ve kaymakamlar yaptıkları hizmetlerde vatandaşlar arasında hiçbir ayrım gözetmeksizin, eşit ve adil olarak hizmetleri götürmektir.
Sayın Başbakanım, Türkiye'nin gelişmesi, demokrasinin olgunlaşması ve sorunların ortadan kaldırılması bir kısım kişileri, grupları rahatsız etmektedir. Vali ve kaymakamlar da bu görevleri yerine getirmek için gayret gösteren sizin uç beylerinizdir. İşte bundan dolayıdır ki, valilerimizin ve kaymakamlarımızın yapmış olduğu hizmetlerden rahatsız olan bir kısım örgütler, kişiler ve gruplar maalesef Türkiye'de özellikle rahatsızlıklarını ifade etmekten de geri kalmamaktadırlar. Ama sizin açıklamalarınızda, terörle mücadele sürecinde ortaya çıkan olaylar, provokasyonlar devlet kurumlarımızın sorunlarını çözme iradesini ortaya koymasından memnuniyet duyuyoruz. Teröre ve destekçilerine karşı kararlılıkla mücadele edilmesini de bütün yüreğimizle destekliyoruz. Bedeli ne olursa olsun, sonuna kadar bu mücadeleye varız ve bu mücadelede üzerimize düşen rolü yerine getirmekten de hiçbir surette geri kalmayacağız. Özellikle de şunu belirtmek istiyorum: Mülki idare amirlerinin halkla münasebetleri, vatandaşa duyarlılığı, kapısını ardına kadar açması, sizin sağladığınız imkânları mahallinde yatırıma çevirmiş olması, hizmete dönüştürmüş olması, vatandaş nezdinde itibar ve güveni artırdığı gibi, özellikle vali ve kaymakamlara karşı da çok büyük bir ilginin ve anılır olmanın özellikle örneklerini yaşıyoruz.
Şırnak'ın Uludere ilçesinde terör örgütüne yönelik operasyonda, örgüt üyesi olmadığı anlaşılan vatandaşlarımızın hayatını kaybetmiş olmasından, mülki idare camiası olarak derin bir üzüntü içindeyiz. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyoruz. Ancak Uludere'de hayatını kaybeden vatandaşlarımızın ailelerine taziye ziyaretinde bulunmuş olan Mülki İdare Amiri Kardeşimizin, Uludere Kaymakamımızın özellikle bu gayretli çalışmasına karşı ona yönelik bir kısım örgütler tarafından organize edilen saldırıyı da nefretle kınıyoruz.
Tek tesellimiz, Sayın Başbakanım, sizin işaret ettiğiniz şekilde hareket eden mülki idare amirlerinden biri olan Naif Yavuz'un vatandaş üzerindeki intibasının yarattığı Uluderelilerin kalbinde yer etmiş olan sevgisi ve saygısı, özellikle onu koruması ve onu sahiplenmesidir. Onun için, burada Uluderelilere de ayrıca teşekkür ediyoruz.
Sayın Başbakanım, bahsettiğim sadece Naif Yavuz meselesi değil, Nizip'teki Kaymakam arkadaşımız da, Kurtalan'daki Kaymakam arkadaşımız da, Afyonkarahisar'ın Evciler ilçesinde hizmet yapan da, Mardin'de görev yapan Vali Yardımcısı ve nihayet son zamanlarda hepimizin yüreğini burkan Erciş Kaymakamının yapmış olduğu hizmetleri de takip ettiklerimiz arasındadır. Sakın ola ki, değerli basın mensupları ve değerli konuklar, bizim bu ödüllerimizi, Uludere Kaymakamına verilen ödülü bu olaydan sonra verdiğimiz anlamı çıkmasın. Biz, 23 Aralık 2011 tarihinde Yönetim Kurulu kararıyla, Valimizin teklifi, Bakanlığımızın ve ilgililerin, yetkililerin, mülkiye müfettişlerinin denetim sırasındaki belirledikleri kişilerle ilgili yaptığımız tespitler sonucunda bu ödülleri verdik. Ancak bir hususu daha ifade etmekten geçemeyeceğim. Kozluk Kaymakamı Huzeyfe Citer'in konutuna, Hizan Kaymakamı Mustafa Adil Tekeren'in konutuna yapılan saldırıyı da burada nefretle kınıyorum.
1 Ağustos 2011 tarihinde Başkale Kaymakamı arkadaşımıza yapılan saldırıyı da yine nefretle kınıyorum.
Bütün bunların hepsinin aslında kaymakamların o bölgedeki insanlara karşı olan duyarlılığı, sevgisi, sempatisi, ilgisi ve hizmetlerinden kaynaklandığı ve bundan çekindikleri için yaptıklarına inanıyorum. 12 Ağustosta da ayrıca Kaymakam Adayının kaçırılmasını da dikkatle takip ediyoruz. İnşallah en kısa zamanda akıl ve mantık hâkim olur da ve aynı zamanda devletimizin yapmış olduğu gayretlerle yakalanacak, daha doğrusu tespit edilecek ve getirilecektir.
Sayın Başbakanım, değerli konuklar; İçişleri Bakanlığı camiasında kaymakamların yetişmesi üç yıl süreyle, bir taraftan yurt içinde bir taraftan yurt dışında hakikaten çok önemli bir programın uygulanması sonunda gerçekleşmektedir. Kaymakamlar, hiçbir meslek grubunda olmayan müfredat programıyla yetiştirilmektedirler. Onun için de, bütün kaymakam arkadaşlarımızın ve vali arkadaşlarımızın özellikle başarılı olmaları aldıkları eğitimden kaynaklanmaktadır. İçişleri Bakanlığımızın, özellikle meslek mensuplarımıza göstermiş olduğu ilgi, eğitim seviyelerinin yükseltilmesi, uygulamalarıyla ilgili yaptığı desteklerden dolayı huzurlarınızda teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.
Bir hususu huzurunuza getirmek istiyorum. Sayın Başbakanım, son zamanlarda mülki idare camiası içinden bir kısım arkadaşlarımızın özellikle üst yönetime getirilmesi ve buralarda değerlendirilmesi ve bunların hizmetlerinden yararlanılmasından son derece büyük bir memnuniyet duyuyoruz. Tüm Türk idareciler camiası, özellikle meslek mensuplarımızın oradaki başarılarını memnuniyetle ve gururla takip ediyor. Sizin de meslek camiasından bu arkadaşlarımızı görevlendirmenizden dolayı da sizlere şükran duygularımızı ifade ediyoruz.
Bütün bu çalışmalar sonucunda bir hususu daha yine takdirlerinize sunuyorum. İl ve ilçelerde, özellikle bizim en yakın meslek mensubumuz, daha doğrusu mesai arkadaşlarımız olan genel idare hizmetlerine 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile verdiğiniz imkânlardan dolayı sizlere teşekkür ediyorum. Gerçekten o genel idare hizmetleri son derece güzel hizmetler yaptılar, bunu takdir etmeniz, uzmanlara karşı olan duyarlılığınız bizi son derece memnun etmiştir.
Bir hususu müsaadenizle hatırlatırsam beni anlayışla karşılayacağınızı ümit ediyorum. Kaymakamların ve vali muavinlerinin, özellikle bugüne kadar il ve ilçelerde adliye ve mülkiye arasındaki ücret dengesiyle ilgili olarak paralel gittiğini, hatta Osmanlı'dan itibaren de mülki idarenin, valilerin maaşları esas alınmak suretiyle değerlendirildiğini belirtmek istiyorum. Son zamanlarda bu çıta azalmıştır, daha doğrusu ikisi arasındaki fark artmıştır. Onun için de, gerek kaymakamlar gerekse vali yardımcılarının göstergeleriyle ilgili olarak daha evvelden paralel gitmekte iken, 7100, 7200, 7600'e çıkmış olan hâkim arkadaşlarımızın, yargı organlarımızın ücretleri ve göstergeleri, bizim kaymakamların ve vali muavinlerinin 5800'de kalması bizi özellikle telaş ettirmiş ve üzmüştür. Bir kısım arkadaşlarımız devamlı olarak müracaat etmektedir. 5800 gösterge gerçekten çok geri kalmış olan bir göstergedir. Öyle ümit ve öyle temenni ediyoruz ki ve inanıyoruz ki, zatıâlinizin emirleriyle İçişleri Bakanlığımızla birlikte bu iş de inşallah hedefini bulacak ve böylece bu aleyhteki durum ortadan kalkmış olacaktır.
Mesleğe ilk başlayan kaymakamlarımızın aldığı maaş, hâkimliğe ilk başlayanların altındadır. Sayın Başbakanım, bugün aramızda ülke, millet ve meslek sevgisiyle Anadolu'nun en ücra köşelerinde hizmet vermiş ve onurunu yaşamış, mesleğini noktalamış, emeklilik hakkını elde etmiş çok değerli meslektaşlarımız vardır. Ben bu vesileyle görevini itibarla ve şerefle tamamlayarak emekliye ayrılanlara sağlık ve mutluluk diliyorum. Ebediyete intikal etmiş meslektaşlarımıza da Allah'tan rahmet diliyorum. Mülki İdare Amirlerimizin başarılarında büyük payı olan Mülki İdare Amirlerimizin değerli eşlerini de kutluyor, teşekkür ediyorum.
Biraz sonra, tensiplerinizle başarılı bulunan idarecilere Derneğimizin ödülleri verilecektir. Meslektaşlarımızın teşvik ve takdir edilmesi düşüncesiyle, bedelleri kendileri tarafından ödenen üç değerli büyüğümüz vardır. Bir tanesi, 90 yaşına gelmiş Allah daha uzun ömürler versin- Hüseyin Öğütçen ağabeyimizin başlatmış olduğu ödül. Bir tanesi, Celalettin Tüfekçi ağabeyimizin yine karşıladığı ödül. Bir tanesi de Sayın Galip Demirel ağabeyimizin karşıladığı ödüller bahsetmiş olduğum başarılı meslek mensuplarımıza sizin ellerinizle verilecektir.
Ayrıca, Orhan Alaattin Erbuğ adına da Anı Ödülleri verilecektir.
Bir nokta daha, o da Derneğimizin ödülü. Derneğimizin bu ödülünü de, Solhan Kaymakamı iken vefat etmiş olan, daha doğrusu terör örgütlerinin saldırısına maruz kalmış ve o sebeple de 1991 yılında şehit olmuş olan Ersin Ateş Ödülü'dür. Ersin Ateş'in değerli eşleri İstanbul'da lise öğretmeni, Seval Ateş Hanımefendi aramızda, oğlu da aramızda. Onlar adına da Derneğimiz Ödülü'nü yine sizin tensiplerinizle özellikle verecektir.
Bu duygularla, bizim bu Ödül Programımıza katılan değerli büyüklerimize teşekkür ediyorum.
Sayın Başbakanım, İçişleri Bakanımızın 10 Ocak İdareciler Günü'nün etkinlikleri bağlamında törenlerimize gösterdiği ilgi ve destekten dolayı huzurlarınızda kendilerine teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. Bakanlığımızın bize katkısı ve destekleri gerçekten bu törenleri memnuniyetle gerçekleştirmesine vesile olmuştur.
Bu duygu ve düşüncelerle, meslektaşlarımızın 10 Ocak İdareciler Günü'nü kutluyor, başarı ve sağlık dilekleriyle, başta zatıâliniz olmak üzere, bütün konuklarımızı sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
İÇİŞLERİ BAKANI SAYIN İDRİS NAİM ŞAHİN'İN
İDARECİLER GÜNÜ KONUŞMASI
Sayın Başbakanım, Sayın Başbakan Yardımcımız, çok saygıdeğer idarecilerimiz; mensubu olmaktan gurur duyduğum mülki idare amirlerinin geleneksel olarak her yıl kutladığı İdareciler Günü'nün meslek camiamızda bir nevi dayanışma, hatırlama, varsa sorunların dile getirilmesi, mesleki misyonun diri tutulması gibi çok özel bir anlamı ve önemi bulunmaktadır.
Sayın Başbakanımızın yoğun programına rağmen bugün bu saatte bizlerle beraber olması, idarecilerimize vermiş oldukları en üst düzeydeki önemin çok açık bir ifadesidir. Bu bakımdan, hem şahsım hem de Bakanlığımız camiası adına Sayın Başbakanım, zatıâlinize şükranlarımızı arz etmek istiyorum.
Bu özel günü mensuplarımızın valisi, kaymakamı, mülkiye müfettişi, kaymakam adayı, çalışanı, emeklisi, bütün camiamızın bu anlamlı gününü kutluyor ve hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Ülkemize hizmet yarışına hiç yılmadan devam edeceğimiz inancıyla, hepinize, herkese, ailelerimizle birlikte mutlu, huzurlu, sağlıklı ve başarılı bir yıl diliyorum.
Ayrıca, ülkeye hizmet için ömrünü adamış idarecilerimize, onlara destek vermiş olan gelmiş geçmiş tüm hükümetlere, bir kısmı aramızda bulunan önceki İçişleri Bakanlarımıza bu vesileyle teşekkür ediyorum.
Mülki idare amirleri, hayatını işine adamış, memleketin her köşesinde verilen görevi en iyi şekilde yapma gayretinde ve millete hizmet etmeyi hayatının gayesi haline getirmiş kamu yöneticileri meslek mensuplarıdır. Mülki idare amiri, mesleğe ve memuriyete adımını attığı ilk gün yöneticidir, idarecidir. Bununla kalmaz, mesleğini ülkenin çeşitli bölgelerinde icra edip emekli olduğu gün de ve ondan sonrasında da yine yöneticidir.
Ülkenin her köşesinde devleti ve hükümeti temsil etme onuruna sahip, devletin gücünü ve şefkatini görevinin icrasıyla somutlaştıran bu mesleğin mensupları, kendilerine devletçe ve milletçe en çok güvenilen ve en çok değer atfedilen kamu görevlileri olmak konumundadırlar ve mecburiyetindedirler. Vali ve kaymakamlarımız da kendilerine verilen bu payenin farkında olarak yaklaşık 150 yıllık geçmişlerinde çok önemli ve üstün görevler yapmışlar, unutulmayacak hizmetlerde bulunmuşlardır.
Mülki idare, güçlü gelenekleri, özverili yaşamlarıyla milletimizin gönlünde sürekli yaşayacak ve milletimize hizmet etmeye hep devam edecektir.
AK PARTİ hükümetleri olarak mülki idarenin öneminin hep farkında olduk, en önemli projelerimizi onlarla birlikte yürüttük. Vali ve kaymakamlarımızın yönetimi ve sorumluluğunda yapılan işlerde hep başarılı sonuçlar elde edildiğini gördük. Bu nedenle, yürütülen projelere mülki idareyi mutlaka bir şekilde dâhil ettik.
Yine, bizim iktidarımızla devleti ve milleti yakından tanıyan mülki idare amirlerini, devletin farklı, önemli görevlerine de getirdik. Bugün birçok önemli kurumun başında mülki idare amiri kökenli yöneticilerimiz bulunmaktadır. Artık mülki idare, diğer kamu kurumlarına da yönetici ihraç eder durumdadır. Bu durumdan Bakanlık olarak biz de son derece memnunuz.
Değerli yönetici arkadaşlarımız, hepinizin malumu olduğu üzere, Hükümet olarak mülki idare sınıfının özlük haklarını iyileştirmek, konumlarını daha da güçlendirmek için önemli çalışmalar yaptık. Meslek mensuplarımızın uzun yıllar hep beklediği 1. Sınıf mülki idare amirliği uygulamasını Hükümet olarak biz getirdik. Bu uygulama sayesinde mülki idarenin özlük haklarını belli ölçüde iyileştirdik. Bununla birlikte, başarılı vali ve kaymakamlarımızı değerlendirmek için mülki idarenin performansına son derece dikkat etmekteyiz. Bildiğiniz gibi, artık hükümet konaklarının yapım, bakım ve onarımından Bakanlığımız doğrudan sorumludur. Bu husus, Bakanlığımız ve mülki idare amirlerimiz açısından önemli bir gelişmedir. Bundan sonra hükümet konaklarıyla ilgili olarak vali ve kaymakamlarımızla daha titiz çalışacak, il ve ilçelerimizin mimari dokusuyla bağdaşan, kamu hizmetlerinin daha rahat sunulabileceği mekânları hep beraber oluşturacağız. Mülki idare amirlerimize güveniyoruz. Çalışma şartlarını iyileştirmek ve hizmet kapasitelerini güçlendirmek için her türlü çalışmayı yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz.
Ülkemize ve milletimize hizmet sunarken kendi problemlerini unutan değerli idarecilerimizin sıkıntılarını gidermeyi Bakan olarak şahsen bir görev biliyorum.
Sayın Başbakanım, çok saygıdeğer idareci arkadaşlarımız; biliyorsunuz, Bakanlığımız iç güvenlikten mahalli idarelere, nüfus ve vatandaşlık hizmetlerinden iller idaresine ve elbette sivil toplum kuruluşları olmak üzere, çok geniş ve farklı alanlarda önemli görevler üstlenmiştir. Vali ve kaymakamlarımızın il ve ilçelerimizde devletin ve hükümetin temsilcisi olmaları da Bakanlığımıza ayrı bir önem katmakta ve güç vermektedir. Gerek merkez ve taşra teşkilatlarımız gerekse bağlı kuruluşlarımızla birlikte yüklendiğimiz bu büyük ve kutsal görevin farkındayız. Böylesine önemli hizmetleri üstlenmenin ciddi sorumluluk gerektirdiği hepimizin malumudur. Bu sorumluluğun bilinciyle, günün gelişen ve değişen şartlarına uygun, modern dünyanın da benimsediği ve uyguladığı kamu hizmeti ilkelerini benimsemek, uygulamak ve geliştirmek yönünde çabalarımız bundan sonra da devam edecektir.
Bakanlık olarak bizim en önemli görevimiz, ülkede güvenliğin, huzur ve asayişin sağlanması, vatandaşlarımızın kendisini huzur ve güven içerisinde hissetmesini temin etmektir. İçişleri Bakanlığı olarak, güvenlik hizmetlerini sunarken hukukun üstünlüğü, demokratik ilkeler, sivil katılım ve denetime açıklık, şeffaflık gibi evrensel değerleri kapsayan zihniyet dönüşümüne büyük önem vermekteyiz. Bu anlayışla, son dönemde güvenlik hizmetlerinde ve suçların önlenmesinde teknolojik imkânları da kullanarak hizmet kalitesini ön plana çıkaran çalışmalar yapıyor ve projeler uyguluyoruz. Her şeyden önce suç ve suçlulukla mücadelede önleyici tedbirlere ağırlık veriyor ve projelerimizi bu anlayışla yürütüyoruz.
Suç işlenmesinin önlenmesi ve işlenen suçların aydınlatılmasında çok önemli katkılar sağlayan MOBESE sistemini illerimiz ve büyük ilçelerimizin çoğunluğunda kurduk ve çalıştırıyoruz. Bütün alanlarda olduğu gibi, güvenlik alanında yürüttüğümüz bu çalışmaların ve projelerin başarıya ulaşmasında mülki idare amirlerimizin çok önemli katkıları olmuştur. Vatandaşımızın hayatını kolaylaştıran bir projeyi çeyrek asırdır üzerinde çalışılan MERNİS sistemini tamamladık ve hizmete aldık. Ayrıca, bu projenin tamamlayıcı unsurları olan Kimlik Paylaşım Sistemi'ni, Vatandaşlık Numarası Uygulaması'nı, Adres Kayıt Sistemi'ni hayata geçirdik.
Yaptığımız çalışmalarla kamu hizmetlerinin sunumunda etkinlik ve verimliliği artırdık. Zaman ve kaynak israfının önüne geçtik. İnsanları evlerine hapsetmeden, ülke nüfusunu anlık görebilen, takip edebilen nadir ülkeler arasına girdik. Bu çalışmalarımızın taşrada yerleşmesi, vatandaşlarımızca benimsenmesi ve vatandaşın devlete olan güveninin ve umudunun iyice artması konularında idarecilerimizin çabalarını ve gayretlerini gördük. Bundan sonra da yürüttüğümüz bütün çalışmalara ve projelere sizlerin ilgi ve katkılarınızın devamını beklemekteyiz.
Sayın Başbakanım, çok değerli idarecilerimiz; biliyorsunuz, terör, hukuk devletinin ve demokratik sistemlerin karşısındaki en güçlü tehditlerde birisidir. Aslında terör, sadece devletlerin ve sistemlerin düşmanı değil, insanlığın, huzurun ve barışın düşmanıdır. Bölücü terör, otuz yıldır bu ülkenin huzurunu ve barışını tehdit etmekte, milletimizin birliğini ve kardeşliğini bozmaya çalışmaktadır. Türkiye olarak bu habis urdan kurtulmak için yıllardır enerjimizi ve kaynaklarımızı harcıyoruz. Hepsinden daha önemlisi, bu uğurda binlerce vatan evladını kaybettik. Maalesef terörle mücadelenin ülkemize bedeli çok ağır oldu, olmaya da devam ediyor. İktidara geldiğimiz günden bu yana, büyük bir azim ve kararlılıkla bölücü terörle mücadeleye önem verdik, vermeye de devam edeceğiz.
Biz, toplumumuza her zaman şu mesajları verdik: Huzur ve istikrarımıza hep birlikte sahip çıkacak ve geleceğe dair ortak hedeflerimiz etrafında kenetleneceğiz. Bütün meselemiz, vatandaşlarımız arasında hiçbir ayrım gözetmeksizin, ülkemizin bütün insanlarını kucaklamaktır. Bütün sorunlarımızın çözümü, daha çok demokrasidedir, daha çok özgürlüktedir, elbette daha çok yatırımda ve daha çok üretimde, daha adil paylaşımdadır. Terör sorununun cesaret, samimiyet ve kararlılıkla çözülebileceğine hep birlikte inanmaktayız.
Sayın Başbakanım, değerli idareci arkadaşlarımız; İdareciler Günü vesilesiyle birkaç konuyu daha sizlerle paylaşmak istiyorum.
Vali ve kaymakamlarımızın temel görevlerinden biri de, başta eğitim, sağlık ve kırsal altyapı alanında olmak üzere kamu yatırımlarının takibiyle, sosyal yardım hizmetlerinin düzenli bir şekilde yürütülmesidir. Bizler, eğitim ve öğretime yapılacak her yatırımın geleceğimize yapılan yatırımlar olduğunu biliyoruz. Mülki idare amiri olarak görev yaptığınız yerlerde, başta eğitim ve sağlık olmak üzere, her türlü yatırımı teşvik edici olmak durumundayız. Özellikle eğitim alanında yürütülen projelere bütün imkânlarınızın seferber edilerek destek olmanız gerektiğinin bilincinde olduğunu biz de biliyoruz. Görev yaptığınız il ve ilçelerde yerel yönetimlerle iş birliğine önem vermeliyiz. İl ve ilçelerimizin kalkınması ve gelişmesi için, ortak stratejinin oluşturulması ve bu alanda atılacak adımlar konusunda yakın iş birliği içinde hareket etmemiz gerekir.
Sayın Başbakanım, değerli arkadaşlar; Hükümet olarak sosyal devlet olmanın bir gereği olarak kimsesizlerin kimsesi olmayı, sosyal hizmet anlayışının temel prensibi kabul ettik. Bu çerçevede, bütün sosyal yardım ve destekleri vatandaşlarımızın hakkı ve devletin de görevi olarak değerlendirdik. Vatandaşlarımızın ihtiyaçlarını zamanında, onları rahatsız etmeden giderebilmek ve yardımların dağıtılmasında adaletli olabilmek bizim açımızdan büyük önem arz etmektedir. Sosyal yardımlaşma ve dayanışma hizmetlerinin mülki idare amirlerimiz tarafından hassasiyetle yürütülmesi gereken maddi ve manevi mesuliyeti olan bir görev olduğunu belirtmek istiyorum.
Sayın Başbakanım, değerli idareci arkadaşlarım; bizim temel hedefimiz, vatandaşlarımızın huzurunu, refahını, mutluluğunu olabildiğince yüksek düzeyde tutmaktır. Kamu hizmetlerinden herkesin gereği gibi yararlanmasını sağlamaktır. Vatandaşlarımız doğumundan ölümüne kadar her aşamada ihtiyaç duyulduğunda kendisine uzanacak bir el olacağını bilmeli ve bu güven ve iç huzuruyla hayatını sürdürmelidir. İdareciler olarak bizler, vatandaşımıza bu güveni vermeliyiz. Devletin sıcak elini vatandaşa uzatacak ve hissettirecek olan kişiler mahallinde görev yapan siz yönetici arkadaşlarımızsınız. Bu nedenle vatandaşlarımızla irtibatınızı devam ettiriniz ve emrinizdeki kamu görevlilerini de bu yönde yönlendiriniz.
Diğer taraftan, vali ve kaymakamlarımız kendi astlarının ve vatandaşlarımızın en kolay ulaşabileceği kişiler olmalıdır. Valilik ve kaymakamlık onurlu, şerefli, manevi hazzı üst seviyelerde olan birer kamu görevidir. Devlet yapımız içinde köklü bir geleneğe sahip ve görevlerini büyük bir sorumluluk bilinciyle yerine getiren mülki idare amirleri olarak sorunların çözümü için fikir ve proje üretmenin önemini bir kez daha vurgulamak istiyorum. Elimizdeki imkânları kullanarak yerine getirdiğimiz hizmetlerle devlet-millet bütünleşmesine önemli katkıda bulunmakta, vatandaşlarımızın sorunlarına sahip çıkarak devletin saygınlığını artırmaktasınız.
Sayın Başbakanım, törenimize katılarak bizleri, camiamızı cidden onurlandırdınız, güç verdiniz.
Bu duygu ve düşüncelerle, öncelikle bizleri, bütün idarecilerimizi bir araya getiren Türk İdareciler Derneği Yönetim Kurulu Başkan ve üyelerine izninizle teşekkür etmek istiyorum. İdareciler Günü etkinlikleri kapsamında ödül, plaket ve onur belgesi almaya hak kazanan çok değerli arkadaşlarımızı gönülden tebrik ediyorum, çalışmalarında başarılar diliyorum.
Görevini şerefle tamamlayarak emekliye ayrılan meslektaşlarımıza sağlık ve mutluluklar diliyor, ebediyete intikal etmiş olanları da rahmet ve minnetle anıyoruz.
Milletimize hizmet için yürüttüğümüz üstün gayret ve fedakâr çalışmalarımızın devamı dileğiyle, İdareciler Günü'müzü tekrar kutluyor, Sayın Başbakanım, değerli katılımcılar, hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
[galeri:33]
[galeri:34]
[galeri:30]
BAŞARILI İDARECİLER
1-Şehit Kaymakam Ersin ATEŞ Ödülü: Şırnak/Uludere Kaymakamı Naif YAVUZ,
2-Vali-Hüseyin ÖĞÜTÇEN-Başarı Ödülü: Afyonkarahisar/Evciler Eski Kaymakamı
(Diyarbakır-Dicle Kaymakamı) Çağlayan KAYA,
3-Vali-Celalettin TÜFEKÇİ-Meslek Ödülü: Siirt/Kurtalan Kaymakamı
Abdulhalim CAN,
4-Vali-Galip DEMİREL-Sosyal Hizmet Ödülü: Gaziantep/Nizip Kaymakamı
Yaşar KARADENİZ
ÖZEL ÖDÜLLER
5- 2011 yılı Afet Müdahale Özel Başarı Ödülü: Van/Erciş Kaymakamı
Ramazan FANİ,
6-Mardin Tarihi Kent Restorasyonu Başarı Ödülü: Mardin Vali Yardımcısı
Şenol KOCA,
ANI YARIŞMASI
1-Merhum Vali-Orhan Alaaddin ERBUĞ-Meslekte Bir Olay ve İzleri Adlı Anı Yarışması(Meslektaş arasında): Ordu/İkizce Kaymakamı Ali DOĞAN,
2-Merhum Vali-Orhan Alaaddin ERBUĞ-Meslekte Olay ve İzleri adlı Anı yarışması (Meslektaş eşleri arasında): Muş /Bulanık Merhum Eski Kaymakamı Mehmet AYDIN'ın Eşi Derya AYDIN
2011 YILINDA EMEKLİ OLAN MİA |
||
S. NO |
ADI SOYADI |
UNVAN |
1 |
Ahmet Cemil SERHADLI |
Merkez Valisi |
2 |
Ali Nevzat DALKIRAN |
Konya Vali Yardımcısı |
3 |
Ali Yener ERÇİN |
Antalya Vali Yardımcısı |
4 |
Ayhan ALTIN |
Mülkiye Başmüfettişi |
5 |
Erdal AKSU |
Merkez Valisi |
6 |
Erol GÖKSU |
Mülkiye Başmüfettişi |
7 |
Gökhan Veli KİŞİOĞLU |
Afyonkarahisar Vali Yardımcısı |
8 |
Haydar ÖZGÜN |
Manisa Vali Yardımcısı |
9 |
Hayrullah YILDIZ |
Merkez Valisi |
10 |
Hüseyin YAVUZDEMİR |
Merkez Valisi |
11 |
İbrahim Halil NİMETOĞLU |
Merkez Valisi |
12 |
İsmail ÖZDEMİR |
Giresun Vali Yardımcısı |
13 |
Mehmet Ali ÇEVİKER |
Tekirdağ Vali Yardımcısı |
14 |
Mehmet BÜYÜKTAŞ |
Ankara Vali Yardımcısı |
15 |
Mehmet ÇAPRAZ |
Denizli Vali Yardımcısı |
16 |
Mehmet ÇELİK |
Mülkiye Başmüfettişi |
17 |
Mehmet Fahri CAN |
İstanbul Vali Yardımcısı |
18 |
Mehmet GÜNDOĞDU |
Merkez Valisi |
19 |
Mehmet YILDIRIM |
Meriç Kaymakamı |
20 |
Mehmet Zeki ÖZKAN |
Manisa Vali Yardımcısı |
21 |
Mesut SARIKAYA |
Tekirdağ Vali Yardımcısı |
22 |
Mesut YILMAZ |
Sakarya Vali Yardımcısı |
23 |
Nusret MİROĞLU |
Merkez Valisi |
24 |
Orhan KIRLI |
Merkez Valisi |
25 |
Osman DEMİR |
Giresun Vali Yardımcısı |
26 |
Ruhi PAKER |
Nevşehir Vali Yardımcısı |
27 |
Şemsettin UZUN |
Çankırı Valisi |
28 |
Tevfik KARABALIK |
Ankara Vali Yardımcısı |
29 |
Zekeriya ŞARBAK |
Merkez Valisi (Müsteşar Yard.) |
30 |
Atıl UZELGÜN |
Vali - Danıştay Üyesi |
31 |
M.Harun ERDOĞAN |
MİA - Sayıştay D.Bşk. |
2011 YILINDA GÖREVİ BAŞINDA VEFAT EDEN MİA'LAR |
||
S. NO |
ADI SOYADI |
UNVAN |
1 |
Aziz Murat PINAR |
Çankırı Vali Yardımcısı |
2 |
Caner AKGÜN |
Bozova Kaymakamı |
3 |
Hasan TÜTÜN |
Karaman İl Huk.İşl.Müdürü |
4 |
Hüseyin KONAK |
Terme Kaymakamı |
5 |
İsmet AKYOL |
Edirne Vali Yardımcısı |
6 |
Orhan BALCI |
Havran Kaymakamı |
ORDU / İKİZCE KAYMAKAMI ALİ DOĞAN ANI ÖDÜLÜ
DAVETSİZ MİSAFİR
Hayatımda ilk defa büyük şehir dışında bir yerde yaşayacak, üstelik bir ilçede çalışacaktım. Üstelik kaymakam olarak görev yaptığım ilk ilçe olacaktı. Vekil de olsam kaymakamdım işte. Daha memurluğu bile tam manasıyla bilmiyorken amirlik yapacaktım. Lakin hırslıydım, istekliydim. 'Bu mesleğe niye geldin?' diyen meslek büyüklerimin sözleri de bir kulağımdan girip diğerinden çıkıyordu o zamanlar. Biliyordum, her şeyi değiştiremezdim ama pek çok şeyi değiştirmek için çaba sarf etmek benim elimdeydi.
Görevi selefimden devralalı bir hafta bile olmamıştı daha. İlçe hakkındaki genel malumatı daire amirlerinden, memurlardan ve eşraftan almıştım. Tabi resmiyetten taviz vermeden… Ancak bunlar benim için kâfi değildi. Halkın da ilçeye dair fikirleri mühimdi benim için. Öğrenmeliydim, ama nasıl? Düşündüm, düşündüm, düşündüm… Neden sonra aklıma bir fikir geldi. Bereket ki, aylardan ramazandı. Halk diğer zamanlara nazaran daha bir duygu yüklü olurdu bu ayda, bilirdim. Bir akşamüstü iftara yakın bir saatte lojmanımdan çıktım. Üzerimde her zamankinin aksine, resmiyetin en somut sembolü takım elbisem yoktu. Olabildiğince rahat şeyler giymeyi yeğlemiştim. Sokaktaki bir vatandaş gibi… Ve olağan tercihim olan kot pantolonum her zamanki gibi bacaklarımdaydı. 'Kot' diye düşündüm 'Ne ilginç. Muhteşem Kot diye biri Fransa'ya gidiyor. İngilizlerin 'denim' dedikleri şeyi orada görüp Türkiye'ye getiriyor. Sonra bu kumaşı Kot markasıyla yıllarca satıyor.' Hikâyeye bak. 'Sen nasıl Kayserilisin arkadaş? Elin oğlu dışarıdan getirdiği kumaşa kendi adını veriyor, sen memur oluyorsun. Zaten Kayserilinin okumayanını…' diye aklımdan geçirdim, muzipçe güldüm halime, sonra mesleki heyecanımı koruma adına süratle bu fikrimden uzaklaştım.
Bir an aklıma tebdil-i kıyafet denetim yapmayı çok seven padişah Dördüncü Murat geldi. Kendi kendime gülümsedim. Aklıma dedemin yerli yersiz anlattığı bir Dördüncü Murat hikâyesi geldi. Dördüncü Murat koyduğu yasaklara uyulup uyulmadığını bizzat kendisi kontrol etmeye meraklı bir padişah olduğu için yine bir gün kıyafet değiştirerek bir sandala biner. Amacı sahil şeridinde içki içilip içilmediğini kontrol etmektir. Dördüncü Murat'ı tanımayan sandalcı arada bir cebinden bir şişe çıkartıp yudumlamaya başlayınca padişah sorar: 'Nedir o içtiğin?' Sandalcı, o zamanlar Sarhoşların Şahı olarak bilinen Bekri Mustafa'nın ta kendisidir, kendini kolay ele vermez. 'Kuvvet şurubu" der, "Ben bundan iki yudum çekince kendimi aslan gibi hissediyorum. Kürek çekmek vız geliyor". Padişah tadına bakmak isteyince, Bekri Mustafa, 'Nasılsa denizin ortasındayız, bizi kim yakalayacak!' diye düşünüp şişeyi uzatır. Padişah iki yudum alır almaz kükrer: 'Bre zındık! Bu, şarap. Şarap içmeyi yasakladığımı bilmiyor musun sen?' Bekri Mustafa şaşırır, "Sen kimsin ki içkiyi yasaklıyorsun?" der. 'Ben Dördüncü Murat'ım!" yanıtını alınca Bekri Mustafa küreği kaptığı gibi ayağa fırlar: "Şimdi atarım seni denize. Daha iki yudum aldın, kendini Dördüncü Murat sanmaya başladın. İki yudum daha alsan, 'dünyayı ben yarattım' diyeceksin." Hikâye aklıma gelince gene gülmeye başlayıp, kendi kendime söylendim: 'Bir koltuğa oturduk kendimizi Dördüncü Murat sanmaya başladık. İnşallah karşıma bir Bekri Mustafa çıkmaz da rezil olmam! Aman aman!' Gerilmiştim biraz.
Pastaneye kadar birkaç dakika yürüdüm. Oradan bir kutu baklava alıp çıktım. Yolda yürürken beni tanıyan çok az kişiyle karşılaşmıştım. Çekingen bir üslupla selamlaşmalar… Bir taraftan kaldırımları arşınlarken bir taraftan da gözüme bir ev kestirmeye çalışıyordum. Hiçbir kıstasım yoktu; bu akşamın Susanna Tamaro'su bendim, yüreğimin götürdüğü yere gidiyordum. Kendimi ayaklarıma teslim etmiştim. Pastaneden çıktıktan sonra on dakika ya yürümüş ya yürümemiştim, ayaklarım beni bir apartmanın önüne, oradan da ikinci katta bir dairenin önüne getirip bıraktı.
Buraya kadar her şey tamamdı, plan tıkır tıkır işliyordu ancak işin çetin kısmı asıl bundan sonra başlıyordu. Zile basıp basmamak konusunda kararsız kaldım. Bu işin en zor kısmı burasıydı, çünkü hiç tanımadığınız bir ailenin kapısının ziline basıp 'Merhaba, ben Tanrı misafiri…' diyecektim. Ne kadar da zor bir işti! Kaymakam olsam da... Aslında sorun da oradaydı ya: Doğru, ben bir kaymakamdım fakat bunu sadece ben biliyordum. Kapıyı açacak içinse insanlardan bir insandım işte, o kadar. Bir süre arafta kaldıktan sonra elim zile gitti. Sadece bir kere, uzunca bastım. O an aklıma annemin her zaman söylediği 'Misafir misafiri istemez, ev sahibi hiç kimseyi istemez.' Lafı geldi. Gülecektim, kendimi zor tuttum. Kapıyı otuz yaşına yakın, orta boylu, gür saçlı, sivri çeneli bir genç açtı. 'Buyurun?' dedi beni çıkarmaya çalışarak. Şimdi konuşma zamanıydı… 'Merhaba,' dedim, 'Ben Ankara'dan yeni geldim. Kaymakamlıkta memurum. Bir sakıncası yoksa sizinle iftar yapmak istiyorum. Zilinize de rastgele bastım.' Ev sahibi genç adam şaşırmadı değil. Çok kısa bir süre 'Sen kimsin be adam?' ile 'Bu saatte kapıya gelmiş misafire 'hayır' denir mi?' arasında gidip gelmiş gibi bir ifade kaldı yüzünde. Sonra, misafirperverliği çekingenliğine galebe gelmiş olmalı ki, 'Tabi ki, buyurun.' deyip meçhul konuğunu, yani beni, içeri buyur etti. Ben salona girince 'Hoş geldiniz. Ben Fatih.' deyip elini uzattı genç adam. 'Hoş bulduk. Ben de Ali.' dedim uzatılan eli sıkarken. Mümkün olduğunca ihsas etmeden şöyle bir eve bakındım. Fakir bir aile olduğu anlaşılıyordu yerdeki halılardan, oturulan divanlardan. Fatih'ten başka, iki yetişkin ve bir de bir yaşından az büyük bir bebek vardı evde. Fatih onları tanıttı bana: 'Eşim Hatice, babam Musa ve küçük paşamız Engin.' Evin annesi ile dedesi de bir ağızdan 'hoş geldiniz' dediler sanki bekledikleri birisi teşrif etmiş gibi.
İftara bir dakikadan da az kalmıştı. Fatih saatine bakıp, 'Ooo… Vakit gelmiş. Sofraya geçelim.' dedi tanışma faslı biter bitmez. Ezan sesiyle ansızın gelen bir misafirle efradın bir kişi daha arttığı sofrada daha çok konuşan Fatih'ti. Konuşmalarından ve davranışlarından iyi niyetli, temiz yürekli ama biraz da saf biri olduğu hemen anlaşılıyordu. Evin hanımı konuşmalara pek dâhil olmuyordu. Musa dede de zaman zaman anlatıyordu. Karşılıklı konuşmalarla ben az da olsa rahatlamış, en azından kapının önündeki o çok gergin hali üzerimden atmıştım. Hatta yemek esnasında bir ara, 'Çay da verecek misiniz yemekten sonra?' diye espri bile yaptım. Ev sahipleri muhtemelen 'Misafirin de bu kadar yüzsüzü…' diye içlerinden geçirdiler ama 'Tabi tabi, çaysız olur mu hiç?' demeyi de ihmal etmediler.
Yemekten sonra Musa amca 'Hadi siz gençler rahat rahat konuşun bakalım. Bana müsaade.' deyip ayrıldı. Ben sormadan Fatih söyledi: 'Teravihe gidiyor. Hiç sektirmez.'
Fatih o kadar çok soru soruyordu ki, benim asıl sorularıma bir türlü sıra gelmiyordu. Memleketim, bitirdiğim okullar, ailem, ailemin işi-gücü, neden memurluğu seçtiğim… 'Bu zamanda bekârlık olur mu?' demişlerdi mesela evli olup olmadığımı sorduktan sonra. Ülke meseleleri bittikten sonra uluslararası ilişkilerden de bahsetmemek olmazdı zaten, onu da es geçmediler. Ben, bilhassa mesleğimi açık edecek sorulara net olmayan, kaçamak cevaplar veriyordum ısrarla. Fatih'in beni sorgulaması bittiğinde bu kez ben başladım ahiret suallerine. 'İlçe nasıl?' diye başladığım sorularımın üzerine habire yenileri eklendi. Belediyeyi, memurları, polisi, jandarmayı, ilçenin halkını, iyisini kötüsünü, akıllısını delisini, kısacası her şeyi sordum. Öğrenmek istediğim hemen her şeyi tereyağından kıl çekme kolaylığında öğrenmiştim ev halkından. Başlarda konuşmalara pek katılmayan Hatice Hanım bile davetsiz misafirini bilgilendirme konusunda istekli görünmeye başlamıştı.
Her şey güzeldi güzel olmasına da… Bir ara 'Kaç gün oldu burada işe başlayalı?' diye sordu Fatih. 'Bir hafta bile olmadı daha.' diye yanıtladım. 'Öyle mi? Kaymakamımız da yeni geldi, tanışmışınızdır herhalde.' deyince, nerdeyse içtiğim çay boğazıma duruyordu. Gülmemek için kendimi zor tuttum. Sormak istedim kendimi. 'Ama ya kötü bir cevap alırsam? Ya halktaki ilk izlenimim kötüyse? Şimdi bir de moral bozukluğuyla uğraş dur! Daha kaymakamlığın bile ilk haftası üstelik…' diye geçirdim içimden ama benliğimi mağlup edip sordum: 'Evet biliyorum ama sadece bir kez görebildim kendisini. Nasıl birisidir?' dedim çekine çekine ve merakla cevabı bekleyen gözlerle. 'Ben de görmedim ama 'çok iyi adama benziyor' dediler. Çok canayakınmış…' dedi ev sahibi. Derin bir oh çektim içinden; en azından kötü, can sıkıcı, moral bozucu bir cevap almadığım için.
Artık konuşulması icap eden her şey konuşulmuştu. Birer kâğıt, kalem istedim, 'Numaramı vereyim size. Lazım olursa ararsınız.' dedim. Hatice Hanım, bir parça kâğıt ve bir tükenmez kalem bulup getirdi. İşte o an şeytan beni dürttü. 'Şimdi benim kaymakam olduğumu öğrenseler nasıl bir tepkileri olur acaba?' diye merak ettim. Tepkilerini öğrenip öğrenmeme konusunda biraz tereddüt ettikten sonra şeytanıma yenildim. Kâğıdın üzerine 'Kaymakam Ali Doğan. Telefon…' şeklinde yazıp Hatice Hanım'a uzattım. Genç kadın kucağında minik Engin, kâğıdı aldı, birkaç adım ötedeki masanın üzerine kâğıtla kalemi bırakmak üzereyken kâğıtta yazılanlara gözleri takıldı. Birkaç saniye dondu kaldı. Kâğıtta yazılanları anlamlandırmaya çalışıyordu herhalde. Sonra aklını kaçırmış gibi kahkaha atmaya başladı. Kahkahaları o kadar keçileri kaçırmış türdendi ki, Fatih 'Noldu?' diye sorma ihtiyacı hissetti. Eşi, kahkahalarını kesmeden kâğıdı Fatih'e uzattı. Fatih, kâğıdı okudu, gözleri kocaman açıldı, yüzü kıpkırmızı oldu. Komutanını ansızın görüp hazırola geçen asker gibi heyecanla ayağa kalkıp 'Kaymakam Bey!' diye haykırdı. Bu beklenmedik haykırıştan korkan Engin korkup ağlamaya başladı. Kadın yüksek perdeden gülüyor, bebek ağlıyor, adam şaşkın şakın yüzüme bakıyordu. Tam bir curcuna… Oda anneannemin sıkça dediği 'cin çalıyor, şeytan oynuyor' havasına bürünmüştü. Fatih birkaç saniyelik şaşkınlığı atıp 'Kaymakamım, inşallah bir pot kırmamışızdır?' diye titreyen bir sesle sordu. 'Olur mu Fatih?' dedim, 'Beni ne güzel ağırladınız. Hem de sayenizde neler neler öğrendim. Çok teşekkür ediyorum.' Bunları söylerken kapının önündeki tedirgin halimden eser kalmamıştı. Kaymakamdım ve bunu karşımdakiler biliyordu. Özgüvenim yerine geldi. Fatih, 'Valla ne güzel ettiniz Kaymakam Bey. Evimde ilk kez bir kaymakam ağırladım. Bilmeden de olsa… Çok mutlu oldum gerçekten.' Bunları söylerken samimiyetinden gözleri dolu dolu olmuştu. Gerçekten çok sevindiği her halinden belli oluyordu.
Vakit geç olmuştu. 'Bana müsaade artık?' deyip ayağa kalktım. Fatih, beni kapıya kadar uğurlarken ben de konukseverlikleri için bir kez daha onlara teşekkür edip attım kendimi sokağa. Ve benim için hayatımda belki de hiç unutamayacağım bir tecrübe, kazasız belasız hem de çok müspet bir neticeyle bitmişti. Huzurluydum. Ziyaret amacına ulaşmış, kafamdaki pek çok soru işareti ortadan kalkmıştı. Ne bir Bekri Mustafa çıkmıştı karşıma ne de süpürgesiz bir cadı! Hepsi birbirinden şirin insanlarca ağırlanmıştım. Şüphesiz, çok şanslıydım.
Böyle birkaç çatkapı, tebdil-i kıyafet ziyaret daha yaptım ilçede. Birkaç hafta içinde tüm ilçe halkı öğrendi kaymakamın ziyaretlerini. Bir meslektaşıma anlattım yaptığım ziyaretleri. Arkadaşım bana, 'Artık bütün ilçenin kadınları gergindir senin yüzünden. 'Akşam eve Kaymakam Bey gelebilir, hazırlık yapmak' lazım deyip kendi kendilerine strese giriyorlardır.' dedi. Güldüm. Doğrusu, güzel tespitti.
Sonraki günlerde sık sık geldi Fatih. Ben de sevmiştim onu. Karşılıklı birer bardak çay içiyor, biraz muhabbet ediyorduk her defasında. Vekil kaymakamdım ya, gün geldi, ilçeden ayrılmam gerekti. Ayrılacağım gün, hükümet konağının önünde memurlardan ve halktan müteşekkil bir kalabalık birikti beni uğurlamak için. Elimden geldiğince herkesle tek tek ilgilendim, konuşup vedalaştım. Sıra Fatih'e gelmişti. Dostumun yüzündeki üzüntüyü ve gözlerindeki yaşları gördüm. Fatih artık bir abisi gibi sevdiğini söylediği benim elimi sıktı. Gözünden süzülen yaşlara mani olamıyordu.
ALİ DOĞAN / 5 Şubat 2010
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
2 - MESLEKTAŞ EŞLERİ ARASINDA YAPILAN ANI YARIŞMASINI KAZANAN EKİ BULANIK KAYMAKAMI MERHUM MEHMET AYDIN'IN EŞİ DERYA AYDIN
KARLA BAŞLAYAN EBEDİ İSTİRAHAT
Onunla evlendiğimde birlikte yaşlanamayacağımızı biliyordum, altıncı his mi başka bir şey miydi bilemiyorum ama emin olduğum şuydu ki hislerim beni hiç yanıltmamıştı o yaşıma kadar. Bu hissimi paylaştığımda annem tedirgin bir şekilde sormuştu 'Bu ne demek oluyor şimdi, evliliğiniz yürümeyecek mi, boşanacak mısınız yani.' diye, hayır dedim ileride ya ayrılık olur ya ölüm bilemiyorum sadece birlikte yaşlanamayacağımıza eminim.' Bu hissiyattan olmalı ki her zaman eşimin başına ya bir kaza gelecek ya da terör saldırısına maruz kalacak endişesini taşıyordum, Erzurum-Çatta kaldığımız 2 sene boyunca her sabah eşimi işine uğurlarken sanki son görüşümmüş gibi bakakalırdım ardından ve her akşam mesai dönüşü büyük bir mutlulukla karşılardım onu.
Çat'a ilk girişimizi dün gibi hatırlarım, tarih 3 Ekim 2004, kucağımda 1 aylık oğlumuz Eray ile Ankara-Erzurum arası uzunca bir yolculuktan sonra eşimin şoförü ve birkaç müdür karşılamıştı bizi ilçe girişinde. Onlar bizi inceliyordu meraklı gözlerle, biz ise onları... Karşımızdaki düzlükte saçtan çatıları ile dumanı tüten 6. sınıf küçük bir ilçe duruyordu. İlçemizden çok lojmanımızı merak ediyordum doğrusu, evliliğimizin son iki yılının geçeceği güzel anılarla dolu, o her daim özlemle, ah çekerek andığım sıcacık yuvayı... Bilseydim burada geçen 2 senenin hemen sonrası evliliğimizin son bulacağını, buradaki hatıraları andıkça gözlerimin dolacağını, o güzel günleri geri getirememenin çaresizliğini yaşayacağımı o kadar hevesle girer miydim acaba o lojmana? Dinlenip nefes almadan gezdim tüm odaları ve daha sonra eşimle bir an göz göze geldik, eşim yüzümdeki memnuniyetsiz ifadeyi sezmiş olmalı ki 'Hiçbir şey söyleme bana Derya ne olur, sen kaymakam eşi olmaya evet derken tüm bu olumsuzluklara da evet dememiş miydin bile bile, önemli olan bizim mutluluğumuz değil mi, sevdiğin insan işte burada yanında, mutlu olman için bu sana yetmez mi?' dediğinde tüm söyleyeceklerimi yuttum oracıkta lojmana dair. Haklıydı...Bu bana yetmez miydi, yeterdi...Haklıydı, çünkü; bir kaymakamla evlenmek demek bir ömür ilçelerde yaşamak demekti, daha önceki kaymakamlarında kullandığı dayalı-döşeli lojmanlarda oturup kendine ait evin-eşyanın olmaması demekti, iyi-kötü uzak-yakın ayrımı yapmaksızın gittiğin her ilçede sevgi ile yaşayabilmek, çalışabilmek demekti ve kaymakam eşi olmak her zaman mütevazı ve ağırbaşlı olmayı gerektirirdi...
Erzurum'un o kendine has soğuğunu yaşamayan bilemez. Hiç alışkın olmadığımız bu iklime alışmaya çalışıyorduk zorda olsa, bebeğimi üşüteceğim endişesiyle battaniyesine sıkı sıkı sarmış otururken kanepede, eşim seslendi salondan, yüzünde hafif bir gülümsemeyle 'Bak dışarı' dedi camı işaret ederek, evlerinin önünde sırtlarında kabanları dahi olmayan, soğuktan yanakları al al olmuş tombul yanaklı komşu çocuklarını göstererek.'Bizim oğlumuz çok şanslı Derya, babası kaymakam, annesi öğretmen, sıcacık lojmanda üzerine titrenerek büyütülürken bu çocukların sırtlarında montları dahi yok, dikkatini çekti mi hiç üşümüyorlar, çünkü onlar bu iklimin çocukları...'
Aylar geçmiş ilçemize iyice alışmıştık. Bir kaymakam olarak ilçede dengeleri bozmadan taşları yerine oturtmak zor işti doğrusu, eşimin her akşam eve büyük bir stresle dönüşünü anlayabiliyordum. Tatil hafta sonu gözetmeksizin, deyim yerindeyse 'arı gibi' çalışırdı.Yeni projeler üretmenin telaşındaydı.Aylarca 'Çat Kültür Merkezi' adı altında eski sağlık ocağı binasını kültür merkezine çevirmek ile uğraştı, nihayet hayata geçirdi ve açılışını yaptıktan bir-kaç gün sonra ilçedeki amir ve müdürlerle bir hafta sonu kültür merkezinde yudumladıkları çayı ilçeden bir gazeteci 'kaymakam kendine özel kafeterya yapmış herhalde arkadaşlarını toplayıp çay içiyor orada'diye haber yaptığında da bu durum onu hiç üzmedi çünkü biliyordu ki takdir edenler olacağı gibi eleştirenler de olacaktı, kırılmamalı, yılmamalıydı...Hemen ardından ilçede eksikliği fazlası ile hissedilen anaokulu açma fikrine yoğunlaştı, çok geçmeden anaokulun oyuncakları da gelmişti.O gün eşim de en az çocuklar kadar şendi.O bu yoğunluğun içerisindeyken onun kadar heyecanla takip ediyordum çalışmalarını ama ne zaman ki sıra Yedisu-Çat arası köy grup yolu çalışmalarına geldi işte o zaman heyecanım tamamen söndü.Onu en çok yoran ve düşündüren uğraşı burası oldu, çalışmaların bizzat başında olmaz, yakından takip etmezse müteahitin gereken hassasiyeti göstermeyeceğine inanıyordu, her hafta sonu erkenden kalkar ilk önce yola bakmaya gider, kahvaltı için eve döndüğünde ise üzeri zifte boyanmış bir vaziyette döndüğü için bu duruma biraz bozulur ve sabırla yol çalışmalarının bitmesini beklerdim.Bir gün yeni aldığı açık tonlardaki takım elbisesinin paçalarındaki zift lekelerini görünce sormadan edemedim 'Birlikte vakit geçirebileceğimiz sadece hafta sonlarımız vardı, o da yok artık ne zaman bitiyor bu yol yapımı Mehmet?' diye.'Derya sabret, burası böyle bir yolu daha önce görmedi, mükemmel oldu yol mükemmel, görmelisin.Hafta sonları beraber vakit geçiremiyoruz farkındayım, kar düşsün bakalım yere, işte o zaman buralarda hayat durur, ben de tempomu yavaşlatır biraz dinlenir, bu ihmalimi fazlasıyla telafi ederim merak etme.' Bu sözünden sonra ara ara ' Ah şu kar yere bir düşşe' der gülerdim o da bu lafıma karşılık 'Kardan kıştan bıkmış bu memlekette karı senin kadar sabırsızlıkla bekleyen ikinci bir kişi da yoktur herhalde' derdi. Bilemiyordum dinlenmeye vakit bulabilecek miydi çünkü ilçede 2 senemiz dolmuş ve artık ayrılma zamanımız da gelmişti.
Ve yıl 2006, aylardan Ekim, kaymakamlar kararnamesi çıktı-çıkacak, merakla bekliyorduk. Kendimizce memlekete yakın yerleri geçiriyorduk gönlümüzden, bir umut...
Nihayet kararname yayınlanmıştı, aklımızın ucundan daha önce hiç geçmemiş bir ilçeye, Muş-Bulanık Kaymakamlığına atanmıştı eşim. Biliyordum ki, her ne kadar belli etmese de esasında çok buruktu, Çattan sonra Bulanık kendisini daha da yoracak, ağır gelecekti. Ben ise şaşkındım... Ve de üzgün... Memlekete bir-kaç saat daha uzaklaşmış olmanın hüznüydü bendeki.
Gitme vakti gelmişti artık Çat'tan. Koskoca 2 sene ne de çabuk gelip geçmişti. Ne kadar artık gitme vaktidir deyip kararnameyi beklesekte hüzün sarmıştı her yanımı, meğer ne kadar da alışmıştım adını daha önce hiç duymadığım bu ilçeye, meğer ne çok sevmiştim o soğuk kış günlerinde dedesinin bahçesinde oynarken yemyeşil gözlerini hüzünle seyrettiğim anne-babasından ayrı komşu çocuğu küçük Aytekinimi...Ne çok alışmıştım eşyaları çok eski diye ilk gördüğümde hiç beğenmediğim lojmanımıza.Araçla ayrılırken ilçeden gözüm karşı tepedeki yalnız eve takılı kalmıştı.Eşimin şöförü Emin Beylerin evi idi orası.Babacan yapısı, dürüst kişiliği ve sıcacık ailesi ile onları bir daha görmeyecek olmak üzmüştü beni, eşimin hiç üzülme, yeni ilçemiz yakın sayılır en kısa zamanda doğacak torunlarını görmeye geliriz demesi ile çıktık ilçeden.İyisi ile kötüsü ile biz Çatı sevmiştik,umarım onlarda aynı duygular içerisinde veda etmişlerdir bize,elveda Çat...
Ailemin yanında geçirdiğim 1 haftalık tatilden sonra yeni ilçemize gitmek üzere bizi almaya gelen eşim, 2 gün kalıp akrabalarla vedalaşıp helallik alacağım, gidipte dönmemek var dediğinde, ölüme gitmiyoruz ya Mehmet, bayramı var tatili var bunun, uzun yıllar görüşmeyecek değiliz elbette diye cevap vermiştim. O ise beni dinlemeyip tüm akrabalarını ziyaret edip vedalaşmış, helallik istemişti. Şimdi düşünüyorum da, ne iyi yapmış diyorum beni dinlememekle, sanki içine doğmuş onları bir daha göremeyeceği, birkaç gün sonra hepsini mezarının başında gözü yaşlı ve çaresiz bırakacağı...
Yeni ilçemize uzunca bir yolculuktan sonra akşam 10.00-11.00 civarında ulaşmıştık. Gecenin zifiri karanlığında ilçeyi hiç göremeden girdik lojmanımıza. Üç katlı bir binanın üst katındaydı lojman.Ve ben lojman hakkındaki ilk izlenimim olumsuzsa bunu eşimle paylaşıp moralini bozmamam gerektiğini Çattaki ilk günümüzde öğrenmiştim.Ertesi gün eşim okula yeni başlayan bir çocuğun heyecanı ve hevesi ile en sevdiği takım elbisesini giyerek çıktı kapıdan ve arkasını dönüp bana 'Bu gün biraz sert takılayım da, Bulanığa deli bir kaymakam gelmiş gelmez olaydı desinler' diyerek kahkaha ile indi merdivenlerden.Akşam eve döndüğünde ise kahkasından eser dahi kalmamıştı.İlk günü ile alakalı tek yorumu 'Anladığım kadarıyla burası biraz sıkıntılı bir ilçe Derya Allah yardımcımız olsun' oldu.İkinci gün ise inanılmaz bir yağmur vardı ilçede, her tarafı yağmur seli sarmıştı, bu yoğun yağıştan dolayı bir-kaç muhtarı ile tartışma yaşadığını ve bu duruma çok üzüldüğünü sonradan öğrendim bir arkadaşından.Olumsuz geçen böyle bir günden sonra daha da çökmüş döndü eve onu hiç bu kadar çökmüş ve çaresiz görmemiştim.
İlçede 3. günümüzdü, ikimizinde üzerinde alışık olmadığımız, mutsuzluk, huzursuzluk ve umutsuzluk karışımı enteresan bir ruh hali vardı.Ölüm sessizliği dedikleri bu olsa gerekti...Belki de üzerindeki bu olumsuz ruh halini biraz olsun dağıtmak,neşelenmek için salonda top koşturan oğlumuza eşlik etmek üzere kalktı eşim yerinden.Baba ile oğulun ilk ve son maçı idi, benim ise onları beraber gördüğüm son kare...Yarına babasız uyanacağını nereden bilecekti yavrum, sıcacık yatağında melekler gibi uyurken babasının Bulanık Devlet Hastanesi morgunda sabahı edeceğini bilse...Bilse ne olurdu ki?...Anlayabilir miydi ölümün ne olduğunu o minicik yavru.Kelime hazinesi anne ve babadan ibaretken üçüncü kelimesi 'öldü' oldu.Baba öldü...
Seneler oldu onu ebediyete uğurlayalı, yıllar öyle hızla akıp geçti ki, 5 sene bitti bu gün onsuz.2 Kasım'ı 3 Kasım'a bağlayan o akşam gencecik bir can göçtü gitti bu dünyadan, ne eşine, ne çocuğuna, ne de işine doyamadan... Kaymakamın işi bitmez Derya, biri bitmeden diğeri başlar, bize tatil-dinlenme yok derdi, 'Bekle kar düşsün yere biraz dinleneceğim söz' demişti vefatından aylar önce ve ne acıdır ki onu toprağa verdiğimiz günün ilk gecesi lapa lapa düştü kar semadan mezarının üzerine. İçim kanayarak, tarifsiz acılar içinde izledim karı.Bu nasıl bir rastlantıdır, nasıl bir yazgıdır Allahım, ben ebediyete yatmasını, sonsuzluğa uyumasını dilememiştim eşimin karı öylesine sabırsızlıkla beklerken...
Sabah daha gün yeni ağarmışken gittim kabrine. O kabrin ona ait olduğuna inanmak istemeden, sanki bir yerlerden çıkıp gelecekmiş ümidi ile bakakaldım uzunca bir süre. Toprağından bir avuç aldım, koydum bir peçetenin içine. Andıkça onu, okşadım toprağını... Andıkça onu kokladım toprağını... Toprağın bol, mekânın cennet olsun Sevgili Eşim, Sevgili Kaymakamım, Erayın Babası...
Sen rahat uyu, belki 'Babası kaymakam, annesi öğretmen, bizim oğlumuz çok şanslı.' demekle büyük laf etmiştik geçmişte, kimin şanslı kimin şansız olduğunu zaman gösteriyor insana ama bizim oğlumuzun asıl şansı, senin gibi karakter sahibi bir insanın evladı olmasıdır bence. Senden sonra gördüm ki, gece-gündüz demeden büyük bir heyecanla çalışıp emek verdiğin hiçbir çaban boşuna değilmiş aslında, sanki adını yaşatmak uğruna çalışmışsın canla başla, bilmeden. Çat vefasını ve sevgisini ispatladı sana, açtırdığın anaokuluna ve Çat-Yedisu köy grup yoluna senin adın verildi ve torunu dünyaya geldikten sonra ziyarete gitmeyi planladığımız Çattaki vefalı şoförün Emin Bey, torununa senin adını verdi. Kararname yayınlandığında çok da mutlu olmadığımız Muş-Bulanık'a gelince, 3 günlük kaymakamının eşi ve çocuğuna bu kadar samimiyetle sahip çıkacak yüreği güzel bir valinin orada oluşu sürükledi belki de bizi oraya kim bilir... Hayatta hiçbir şey, tesadüf değil...
DERYA AYDIN-ÇORUM VALİLİĞİ ÖZEL KALEM MÜDÜRÜ
MERHUM KAYMAKAM MEHMET AYDIN'IN EŞİ
PROGRAM SAAT 19.30'DA AYNI OTELDEKİ EŞLİ YEMEKLE DEVAM ETTİ
[galeri:35]
[galeri:36]
TİD-GENEL MERKEZİ